Mayıs 29, 2008

Frida Floransa Formaggio



Şu Gucci'nin yeni kreatif direktörü benim sınırlarımı zorlamaya devam ediyor. Bambaşka biri ve farklı mottoları var. Okudukça, oturup bir kahve içesim geldi kendisiyle. Frida Giannini'den bahsediyorum, hani şu has italyan olandan. Floransa'da muhteşem bir evi var, 7000'den fazla plaktan oluşan rasgele yerleştirilmiş bir koleksiyonu hatta ve hatta içinden muhteşem kurt köpeğinin fırladığı dehşet bir gardırobu da bu evin içinde bir yerlerde.Kendisi daha önce son derece rahat giyinen Giannini, şimdilerde markasını ciddiyetle taşıyor. Seksi ve yakıcı tasarımlardan gözlerini ayırmıyor, o yarattıkça benim içim cız ediyor. Enteresan bir yanı ise, asla göbeğini dışarda bırakacak şeyler giymeyeceğine dair verdiği katı söz. "Beni asla öyle göremezsiniz" diyerek sert bir destek sağlıyor sözlerine. 36 yaşında, evli, ama etkileyici. Gardırobunda birbirinden şık ve siyah ağırlıklı koleksiyonlar bulunurken, asla etek giymediğini de ekliyor. Kendisinden emin ama gözleri gülüyor. Ben bu kadını neden buralara taşıdım, çünkü sevdim, çünkü hoşlandığım ve bugünlerde yaşayan nadir portrelerden biri oldu. Tanıyın, sevin, takip edin. Yoksa bana gücenir.

Sosyal Sorumluluk Çantada Keklik


Bir diğer "modada sosyal sorumluluk projesi" ise COACH 'tan geliyor. Nasıl mı ? Aslında oldukça basit, COACH kendisine belirli bir tasarımcı arayışına girmeden, dünyadan Jennifer Aniston, Hilary Swank, Hilary Duff gibi ünlüleri seçerken, Türkiye'den ise Dilek Hanif,Cemil İpekçi,Ece Sükan,Sezen Aksu, Derin Mermerci gibi isimleri bir araya getirmiş ve ellerine de COACH çantalarını tutuşturmuş. Amaç, hepsinin kendi tasarımını yaratması. Oldukça tanıdık gelen bu kampanya, yoğun ilgi bulmuş. Bu birbirinden farklı çantaların değeri sabit olarak 2.500 ytl olarak belirlenmiş. Hım hım hım.. Sezen Aksu'nun tasarımına talibim, eğer sizinde aklınızda bir ünlü varsa, ah keşke bir gün bir çanta tasarlasa da ben alsam diyorsanız, işte bugün o gün. İstinye Park İstanbul'a 1 haziran'a kadar koşun. Geçmi kaldınız ??

Top Stick


Antikaya, geçmişe saygı bazında ilgi duysamda, pek dantel ve gül gibi desenlerle aram yoktur. Belki siz beğeni duyuyor olabilirsiz diye, birileri notebook üzerine yapıştırılan şu son zamanların design çalışmalarından esinlenerek koleksiyonlar hazırlamış. Kolayca sipariş edilerek, yaklaşık 9 ay kullanılabiliyor. Kendi tasarımlarınızı sipariş edebilmeniz de mümkünmüş. Bakın bakalım.

One for One




Ayakkabı demişken, en anlamlı ve en yararlı ayakkabı seçilmiş. Çok sevilen TOMS SHOES, Blake Mycoskie'nin imzası ile farklı bir projede dikkatleri üzerine topluyor. Dünyada yüzbinlerce ayakkabısız çocuğun fakirliğinden etkilenerek tasarlanan yeni ayakkabıların en vurucu özelliği ise, bir çift satın aldığınızda, aynı çiftin Afrika veya Arjantin'de yaşayan fakir ve ayakkabısız bir çocuğa da hediye ediliyor olması. Benim içimden geçti durdu haberi okuduktan sonra, hem modeller de tamamen unisex görünüyor, rengarenk olmaları da cabası. V2k Designers, Vakkorama ve Vakkorama H2O'lardan rahatlıkla satın alabilir, içinize su serpebilirsiniz.

Tekerlek Ayakkabıyla Dolarsa


Biraz da küçük haberlerle devam edelim. Bazı insanların, kaçınılmaz bir şekilde ayak ve ayakkabı takıntısı vardır. Nerede bir ayakkabı görse, önüne arkasına bakmadan sırf o cart rengi yüzünden alır. Sonra o zavallı cart renkli, ne idüğü belirsiz ayakkabı, dolabın bir köşesinde aylarca bakar durur, hangi elbiseye uysam da sokaklara çıksam diyerek. İşte böyle bir çaresiz ayakkabılar topluluğu birikir durur. Artık onları bir araya getirmenin çok sevimli bir yolu bulunmuş. Köklü bir hayvan sever olan ben tabiki de bir hamster bisikletine benzetmiş olsam da, kimileri bir vantilatör olarak değerlendirebilirler. Bu nedir, sade bir tekerlek. Çevirin, ayakkabınızı seçin. Çok tatlı renkleri var, oldukça dekoratif, yer kaplama sorununu hop diye ortadan kaldırıyor. Haydi bakalım seçin, bugün Shoe Wheel hangi ayakkabıyı öneriyor. 65$ civarındaki bu tekerleği ben evimde istiyorum :)

Mayıs 25, 2008

Vogue Yine Siyahlara Büründü





Açıkça bilinirki, moda ve dergicilik sektöründe farklı etnik gruplara sahip olan modelleri görmek zordur, özellikle de siyah ırka mensup olanları. Tahmin etmek zor değil, birbirlerini hiç sevememiş olmaları her konuya şıp diyor damlıyor.
Uzun bir dönemdir bu tartışmalar alıp başını gidiyordu, zira daha öncede Vogue Amerika'nın bir kapağı hakkında anket bile yapmıştık. (Giselle ve LeBron vakası) Etrafımıza bir bakıyoruz, eh ben Louis Vuitton ve Naomi Campbell ilişkisinden başka baskın bir örnek billboardlarda,dergi kapaklarında ve moda sahnelerinde görmekte zorlanıyorum. Herhangi bir catwalkta siyahi model gördüğümda "AA, OO" gibi tepkilerle donanıyorum. ,
Durum böyleyken, model ajanslarının da ortak bir fikri varmış, onlara göre siyahi modeller insanları o ürünü almaya teşvik etmiyorlar, bu yüzdende tercih edilmiyorlarmış. Buram buram ırkçılık koksada, bunu göz ardı ederek uzun yıllardır yollarına devam ediyorlar üstelik. Şahsen,bizzat ben, o vücuda sahip bir siyahi manken gördüğümde etkileniyorum. Hayal edin beyaz bir elbise, süt ve peynir karışımı bir Rus'a mı yakışırdı, yoksa bitter bir çikolata olan Afrikalı Amerikalı'ya mı? Bunun cevabı ortada ve yalnız değilim ünlü İngiliz fotoğraf sanatçısı Nick Knight da benimle aynı fikirde.
Knight reklamlarda çok az sayıda siyahi model görüldüğünü, ve bu ırkçılığın moda ve reklam endüstrisinin başındaki insanlar yüzünden kaynaklandığını üstüne basarak açıklıyor, üstelik farklı etnik kökendeki mankenleri desteklemenin önemini altını çizerek vurguluyor. O kadar güzel fotoğrafların yaratıcısı olan bu adamı alkışlıyorum elbette.
İşte böyle çekişmeli bir ortamda son olarak Vogue İtalya bir atılımda bulundu ve herkesi fazlasıyla şaşırttı.(Ben şaşırmadım- Vogue dikkat çekmeyi sever çünkü) Steven Meisel objektifinden neredeyse sadece siyahi mankenlerin yer alacağı Temmuz sayısı, baş editör Franca Sozzani tarafından güçle destekleniyor. Sozzani, çevresinde fazla sayıda farklı etnik kökenlerde bulunan çok güzel modeller gördüğünü ve çok az değerlendirikleri için üzüldüğünü ama İtalyada bazı kesimler tarafından tepki alabileceğininde farkında olduğunu The Independent Sunday'e açıklamış. Kim bunlar derseniz, örneğin yabancı düşmanlığı ile bilinen Silvio Berlusconi garip ama bu konuda umursamaz bir tavır takınmış, bunun çok iyi bir fikir olmasada, kendi sorunları olmadığını söylemiş. Sanki daha mühim işlerimiz var bizim haleti ruhiyesine bürünmüş anlaşılan.
Moda ve dergi sektöründe ise işler farklı, şimdilik bir çok kesim bu gelişmeden mutlu, önemli bir atılım olarak değerlendiriyorlar. Daha önce saçsız başıyla ünlü siyahi mankenlerden birini ELLE kapanlarında da görmüştük ama Vogue sayfalarını buna adadığı için dikkatleri üzerinde topluyor. Eh, madem öyle, Vogue İyiki Varsın. Artık tüm dünya anlasın :)

Vogue Yine Siyahlara Büründü


032c'den Sonra Mieré Arch+ 'a Ellerini Sürdü


Şuan,hemen,az önce birbirine sıkıca bağlı iki şişko haber yapmaya karar verdim. Neden şişko dediğimin bir önemi yok, okudukça bana pek bir iri, pek bir önemli geldiler.
Bunlardan birincisi ve ilk olarak gerçekleşeni 032c. Bu size hiçbirşey ifade etmemiş de olabilir, çok şey söylemişte. 032c workshopları, dergisi ve müze sergileri olan , hareket bazında gerçekleşen, Berlin asıllı bir isim. Sanat düzenlemesini Mike Meiré elinde tutuyor. Benim üzerinde durduğum doğal olarak çıkardıkları dergi. Kendileri yılda iki kez yayımlanarak sanat,moda ve politikayla kesişen bir popüler kültür dergisi. Eskide yeniyi, yenide eskiyi bulmalarından yola çıkarak İ-D dergisi onları " fikirlerin kutlaması" olarak değerlendirirken, Fransız Vogue "revue ultra-pointue" diye tanımlıyor. 032c dergisi yalnızca seçilen kitapçılara ve moda butiklerine gönderiliyor. Aynı zamanda dergi London Design Museum, Colette (Paris), GAS (Tokyo), The Pineal Eye(İngiltere) ve 3'üncü Berlin Biennial'inde gösterime sunulmuş.
İkinci haberimiz yine Mike Meiré ellerinden çıkmış bir dergi; "Arch+". Meiré dergiyi tekrar tasarım aşamasına sokmuş ve bakalım ortaya neler çıkmış. Sayfaları gezip, Mike Meiré tarzının sindiği, bol beğeni toplayan dergi sütunlarına rastlamak için sizi buraya alalım. Ben derginin sayfalarını hissetmek, zira bol yazılı olmasıyla içimi kamaştıran bu dergiyi sabaha kadar okumak istedim. Biliyorum, aramızda farklı bir bağ oluşmuş gibi duruyor ama süper görseller var, benim suçum yok.


En Bitkisel Detoks Günleri


Evet mevsim güzel, şöyle sahil kentlerine yelken açıp detokslu günlerin vakti. İçimizden birileri ya uyanamıyor, ya başı sürekli ağrıyor, yada bazılarımız hapşırıklar prensi oluyor, alerjiden gözleri yaşlarla doluyor. Ve genel olarak hepimiz bu dünyada nefes alamaz hale geliyoruz. İşte böyle bol toksinli bir dünyada, bitkiler bizim için bir seferberlikte bulunmuş. Toksin demişken, yoğun miktarda olduklarında bizi öldürebilecek, az miktarda olduklarında ise önemli hasarlara yol açabilecek kadar cani olduklarını hatırlatmakta yarar var. Bitki dostlarımız, günlük hayatta bizi toksinlere hangi materyellerin daha çok ittiğini saptamış ve kendi içlerinde bir savunma mekanizması kurmuşlar. Örneğin bana soracak olursanız, ev temizlik malzemeleri beni mahvediyor. Burnumun orta yerine derin bir acı saplanıyor, gözlerimi açamıyorum. Kimileri ise halı ve o dokuda olan türlere karşı hapşırık tıksırık krizlerine giriyor. Çoğumuzun ise tütün ürünlerinin etkisine maruz kaldığı su götürmez bir gerçek. Benim çaremi Kasımpatı halledebileceğini söylüyor. Halılara karşı bir ev bitkisi olan ve Şeytan Sarmaşığı olarak bilinen bitki göğüs geriyor. Tütün ürünlerine çare ise Orman Sarmaşığı. Hepsine teşekkürlerimi gönderiyorum :)

Mayıs 22, 2008

Twisted Itch: Eye Candy for your Walls


Uzun bir dönemdir mühim bir tahribat içindeyim,yetişemiyorum sağıma soluma. Uykusuz bir günümdeyim ama gözlerim hop diye açıldı onları görünce. Bayıldım, üsluplarına ve kendilerine. Çok kurcalamaya vaktim olmasa da, anladığım kadarıyla çeşitli sanatçıların yorumlarına yer veriyorlar.Mesala Tom Kennedy oldukça ilgimi çekti. Duvarlarınıza renk ve sanat katıyorlar. Bir "Hairsprey" im, bir "Kazaam!" ım olsun ister miydim? Hemde nasıl!!!


- bu bir mesaj içermiyor, lütfen.

Mayıs 15, 2008

print




100.000 tirajının altında dolanan bir dergi olarak, PRINT "The National Magazine Award for General Excellence" ödülünü evine götürdü. "The Ellie Award" adını "elephant"dan alırken, heykelciğide bir fil şeklinde. Alexander Calder tarafından tasarlanmış. Bu ödül PRINT dergisinin 10. adaylığı ve 4. kazanışı. Mutlulukları sayfalarına sinerken, kendileri iyi görünmenin yeterli olmadığını, çoğu derginin burnunu sokamadığı konulara hassas bir merak çerçevesinde yanaşarak bütün konularda geniş bir bilgi sunmanın, popüler kültür, tasarım ve hatta gerektiğinde politikayı da konuşabilir olmalarının meyvelerini topladıklarını altını çizerek belirtiyorlar. Kendileri America's Graphic Design Magazine olmalarına rağmen güzel bir kültür havuzu.

-neden 10 gün aradan sonra böyle bir haberle geldiğim ortada, dergi kurcalamakla görevlendirildim :)

Mayıs 05, 2008

Yardım Et, Gezegenimi Kaybettim!


Herşeye pratik bir çözüm arıyorsun, bu sana bazen çok zor geliyor ve "YARDIM ETTTT!" diye bağırmak istiyorsun.. Ama kime,ne zaman, nerede bağırabileceğinden de haberin yok. Onu buldum! Çok istersen, t-shirt'e bile basabilirsin çığlığını, harikulade(!)

Tasarladım, Çünkü Pek İyi Değilim.



Aslında amacım şu sıralar, manik-depresif sorunlar altında ki sanatçıların bir listesini çıkarmaktı, ama karşıma bir başka manik simgesi haline gelmiş Veer çıktı. genellikle çılgın grafik tasarımlarından bahseden sıradışı bir yer. Evet, gerçekten orası bir "yer". Hiç bulundunuz mu bilmiyorum, fakat ben yaratıcılığımı kaybettiğim, belki de hiç olmadığını farkettiğim şu sıralarda onlarla çok eğleniyorum. Bir insanın durup dururken aklının ucundan geçmeyecek absürd hikayeler içeren tasarımlar serisi, herkese biraz heyecan verir diye düşünüyorum bu akşam. Mesala noktası eksik yazılmış bir baskının iki insanın hayatına mal olduğunu, robotlara bir disko tasarlandığını,dahi ile deli arasında ki ince çizgide yürüyen bir adamın, annesinin 1968'deki yıllığını alıp tek tek yeniden çizdiğini burada öğrendim. Karnımı kaşıya kaşıya güldüm. Maniklere kendimi yakın hissediyorum.

Mayıs 03, 2008

Ayın Tarifi ; Elmalı Pay



Mayıs gibi benim için çok özel olan bir aya girince, tatlı yeme isteğim de zirvede dolanıyor. Aslında her zaman tercihim, tatlılardan yana. Mutfakla aram deneme-yanılma seviyesinde olsa da, tarifleri aktarmaya devam edeceğim. İşte karşımız da müthiş bir elmalı pay ya da turta. Artık lezzetinin karşısında , ona nasıl hitap etmek isterseniz :)

Mayıs 02, 2008

L.O.V.E - V is very,very extraordinary!






Nat King Cole 'u L.O.V.E şarkısıyla anıyorum çünkü ünlü "Amélie" Audrey Tautou bu sefer "À la folie.. pas du tout" (2001) filmin de kendisiyle "Seviyor.. Sevmiyor.." diye konuşuyor. Sonra devreye bu güzel aşk şarkısı giriyor, ve sonra ben bir daha aşık olduğumu anlıyorum ve sizin de bir an önce farkedip havalara uçmanızı bekliyorum :)