Bir önce ki haber üzerine karşılaştığım bu manzara, sıradan alanları sanatı sergilemek için kullanmanın bir diğer boyutunu açıkça ortaya koydu. 2004 yılında İtalyan heykeltıraş Maurizio Cattelan, Milano'nun en eski ağacına 3 oyuncak çocuk astı. Amaç, kesinlikle bir sergi yaratmak. Fakat açılışından çok kısa bir süre sonra, aniden sona ermek zorunda bırakıldı. Çünkü hassas bir Milano'lu olan Franco adında ki bey, bu görüntüye karşı şiddetli bir rahatsızlık duydu. Sonuç çok basit, ağaca tırmanıp oyuncak çocuklardan ikisinin iplerini kesti, tam üçüncüye geçerken düştü ve yaralandı. Bu olayı takiben hastaneye kaldırılan Franco hakkında heykeltıraş herhangi bir davada bulunmasa da, Milano halkı davayı başlattı ve kazandı. İddia ise, Milano'lu Franco'nun bir sanat eserine zarar vermesi. Mahkeme 3 ay hapis cezasına karar verdi. Diğer yandan şaşırtıcı bir gelişme ise, Cattelan'ın bütün bu olaylara rağmen, çocukları o ağaca tekrar asmak istemesi. İşte hassas nokta; böyle bir serginin, bir müze çerçevesi altında olmaktansa, halka açık gerçekleşmesinin doğurduğu hazin sorunlar. Ve burada devreye giren, sanatı yorumlama biçimleri. Soru şu ki; herkes sanattan sanatçının aktardığını mı anlamalı? Bu konuda bir ısrarcılık söz konusu mu? Heykeltıraşın olayları günışığına çıkaran baş aktör olmasına rağmen, arkasına dönüp ellerini yıkaması zaten cevapları veriyor. Gerçek ile sanat büyük bir boşlukla birbirlerinden ayrılıyorlar. Daha ilerisi?