Nereden buldun, aşırdın, gördün, aldın diye sakın ama sakın sormayın. Çünkü denk geldi, önüme çıktı beni benden aldı, hala geri bırakmadı. Bunu bulup getirene, bana alıp gönderene, gel beraber ev kuralım, hatta bunu evimizin orta yerine koyalım diyene büyük ödül var. Duyurulur !!!
Nisan 30, 2008
Bulup Getirene Büyük Ödül
İsmim Theresa
www.ismididikle.com adlı bir site Türkiye' de ki isim oranlarıyla ilgili küçük bir istatistik sunuyor, hatta isminizin USA' deki kullanım oranıyla eş değerde olan ismi de bulup çıkarıyor. Çok komik, haliyle çok gereksiz :)
- ben mi ? 237. isimmişim. Binde 1.02 kullanım oranına sahipmişim. USA'de aynı orana Theresa ismi sahipmiş. Sevmedim, yakıştıramadım kusura bakmasın tüm Theresa'lar :)
Bir Dakika! Şuan Neredeyim?
"The Paris Apartment" (1997) Claduia Strasser'ın büyüleyici bir kapağa sahip olan kitabı,daha okumadan etkilendim. Kapılarını nadiren açan Paris apartmanlarından ve evlerinden her detayı gözler önüne sermek için bir araya gelmiş kitabımız. 50'ye yakın günışığına çıkmamış ev, hatta ünlülerin sır gibi sakladıkları daireler bize incilerini döküyor; örneğin Isabella Adjani,Helena Christensen,Christian and Francoise Lacroix ve ev demenin yetmediği yaşam alanları. Her bir sayfada, asıl sahip oldukları ruhları bularak, "yaşadığımız yer- ve yansıttığı biz" ikilisini yakalamak çok kolay. En güzelide Fransa '30-'40 dönemlerinden şık parçalarla karşılaşmak. (Jean-Michel Frank,Jean Royere,Diego Giacometti). Kitabın yazarı, vintage akımının yansıdığı en güzel detayları, yani yaşam alanlarını seçmiş,bulmuş ve üşenmeden gezmiş. Size tavsiyem, bu kitabı, Taschen 25th Anniversary Series'ın çıkardığı cıvıl cıvıl kitaplardan biri olan "Paris Interiors" ile birlikte okuyabilmeniz. Sonrada şurayı baştan sona gezmeniz. Eh son bir uyarı, lütfen sakin olun, gördükleriniz müzelerden alıntılar değil, onlar yalnızca mutfağı,banyosu ve televizyonu olan, birer EV! :)
- Bu sabaha mutlu devam etmemi sağlayan Claudia Strasser'a ve şahane web'ine çok teşekkürler.
Nisan 29, 2008
Nisan 28, 2008
Dadaizme Dadanmak
Kurt Schwitters 1920'lerde "Merz" adını verdiği Dada akımını başlatmış. Siyah beyaz olarak görülen fotoğraflar, Kurt 'ün yaşadığı her daireye uyguladığı çalışmalar. Lakin, yalnızca fotoğraflarda yaşamayı sürdürebilmişler, çünkü ciddi savaş süreci ve sürekli yer değişimine maruz kalan sanatçı, onları hayata geçirememiş. İnancı, bir gün bu heykellerin, birine yada herhangi birşeye ilham vereceği olsa gerek. Evet, tam tahmin ettiğimiz gibi; günümüzde Frank Gehry bu ilhamı inanılmaz çalışmalara akıtıyor. Walt Disney Konser Salono, Stata Center, Weisman Sanat Müzesi bunlardan sadece bir kaçı. Harikulade değiller mi?
- farkındayım, "harikulade" bu habere çok yakıştı.
Final Girl
korku filmlerinde zaman zaman kendimi bulurum diyenler var mıdır acaba? hani her filmde kendimizi bulalım iç güdüsüyle harekete geçenler mesala? işte şaşırtıcı bir blog. bu kız 150 yılda 15 saat uyuduğunu iddia ederek kendisini garip karakterlere benzetiyor :)
Nisan 27, 2008
Street-art vs. Street-art
Bir de şöyle bir şey var elimde, New York'u karıştırmış anlaşılan. Büyük isim "Splasher". Bu şahıs, yaptıklarıyla değil, zarar verdikleriyle ünlü. Özellikle, Stencil olanların, stickerların yada posterlerin üzerine rastgele boyalar dökerek onları bozmaya çalışıyor. Zaten bir sokak vandalizmi olarak görülen street-art, kendi içinde tekrar bir vandala maruz kalıyor. Broadway ve Manhattan sokaklarında karşılaşılan "splasher" yalnızca bir holigan mı? sorusunun cevabı açık; hayır sıradan bir holigan değil. New York'lular duyduğuma göre onu hiç sevmiyorlarmış, ama bir çok blogger toplanıp onun yeni işlerini bekleyen kampanyalar başlatmışlar bile. Kendi içlerinde çelişki - dııııt. Çünkü seçtiği işler genellikle ünlü sanatçılara ait ve/veya galerilerde gösterime sunulup, büyük maliyetlerde satılmış olanlar. Anlaşılan, "splasher" street-art ın klasik sanatla aynı kefeye konulmasından baya rahatsız olmuş. Görünen o ki, kendisini ifade etmek için bir yolda bulmuş; duvarlara aynı zamanda manifestolar da yapıştırıyor. Dadaizm veya avangard yaklaşımları tek tek açıklıyor. Mesajlar ortada, sadece güzel bir korelasyonu bekliyorlar.
Eh, şöyle bir bakarsak eğer, aslında ünlü Banksy bile kuralları çiğneyerek sanatını ortaya koyuyor. O zaman "splasher" bütün bilindik street-art temalarını feda ederek, acaba yeni doğmuş bir sokak sanatçılığı mı yaratıyor? Bence münkün. Ne de olsa sokak sanatıyla , müze sanatı arasında ki farkta buradan doğuyor. Zarar veremedikten sonra sokak ne anlam ifade ederdi Ey New York!
- hala canım sıkkın, ama haber güzel kabul et.
Tilki Tilki Saat Kaç?
Estetik bir saat kavramından haberdar değilseniz, işte o burada saklanıyor.
- evet sıkıldım son günlerde, olamaz mı?!
Nisan 21, 2008
Gerçek Cezalandırılırsa..
Bir önce ki haber üzerine karşılaştığım bu manzara, sıradan alanları sanatı sergilemek için kullanmanın bir diğer boyutunu açıkça ortaya koydu. 2004 yılında İtalyan heykeltıraş Maurizio Cattelan, Milano'nun en eski ağacına 3 oyuncak çocuk astı. Amaç, kesinlikle bir sergi yaratmak. Fakat açılışından çok kısa bir süre sonra, aniden sona ermek zorunda bırakıldı. Çünkü hassas bir Milano'lu olan Franco adında ki bey, bu görüntüye karşı şiddetli bir rahatsızlık duydu. Sonuç çok basit, ağaca tırmanıp oyuncak çocuklardan ikisinin iplerini kesti, tam üçüncüye geçerken düştü ve yaralandı. Bu olayı takiben hastaneye kaldırılan Franco hakkında heykeltıraş herhangi bir davada bulunmasa da, Milano halkı davayı başlattı ve kazandı. İddia ise, Milano'lu Franco'nun bir sanat eserine zarar vermesi. Mahkeme 3 ay hapis cezasına karar verdi. Diğer yandan şaşırtıcı bir gelişme ise, Cattelan'ın bütün bu olaylara rağmen, çocukları o ağaca tekrar asmak istemesi. İşte hassas nokta; böyle bir serginin, bir müze çerçevesi altında olmaktansa, halka açık gerçekleşmesinin doğurduğu hazin sorunlar. Ve burada devreye giren, sanatı yorumlama biçimleri. Soru şu ki; herkes sanattan sanatçının aktardığını mı anlamalı? Bu konuda bir ısrarcılık söz konusu mu? Heykeltıraşın olayları günışığına çıkaran baş aktör olmasına rağmen, arkasına dönüp ellerini yıkaması zaten cevapları veriyor. Gerçek ile sanat büyük bir boşlukla birbirlerinden ayrılıyorlar. Daha ilerisi?
Sözcüklere Bağlanmayan Sanat
Urban art diye sınıflandırdığımız ama bu sefer bütünüyle sınıflandırmaya aykırı bir sanat çıkıyor karşımıza. Burası New Jersey yakınlarında ki Turbine Hall. Önemli sanat etkinliklerine daimi ev sahipliği yapan kocaman bir alan. Konuğu ise, Doris Solcedo. Bayan Solcedo'nun "Shibboleth at Tate's Turbine Hall" çalışması, ses getiren tartışmalara yol açmış. Fotoğrafta gördüğümüz kırıklar, sanat eserinin bütününü oluşturuyor ve bu bizi anlam kargaşasına sürüklüyor. Neden devasa bir sanat alanında yürürken derin çatlaklara maruz kalıyoruz? İşte burada, konuşmayan sanat devreye giriyor. Dünyada herhangi bir sanatçının eserini açıklaması kadar, o eseri benliğinden alıp götürecek başka bir şey olmadığını herkes gibi bende düşünüyorum. Bu kırıklara bakarak sonsuz düş gücüm de ilerleyebilirim. Lakin, Solcedo eserine verdiği isimle bir nebze de olsa temayı vurgulamış. "Shibboleth" belirli bir sosyal gruba veya sınıfa ait olmayı simgeleyen bir sözcük. Buradan yola çıkarak istediğimiz içselliğe ulaşıyoruz; Doriz bizi, sınırları hatırlayarak göçmenlerin dünyasını anlamaya ve ırksal nefreti tatmaya davet ediyor. Irkçılığın kötü duruşunu ve ırkçılığa esir düşmüş Avrupalı'nın hazin görüntüsünü, her hangi bir gün, düz bir alan da yürürken hatırlamamızı ve duraksamamızı istiyor. İşte burada devreye giren soru şu; her iyi sanat eserinin binlerce anlam içermesi gerekir mi veya sanatçının bütün içerikleri baştan sona benimsemesi şart mıdır? Sanat bizi yine sürüklese de, şahsen bu bağlantıdan büyük keyif duydum. Ya siz, bir gün derin kırıklar görseniz umulmayan bir yerde, neleri anımsamayı tercih ederdiniz?
Nisan 14, 2008
Şiddetli İstek Uyandırır, Dikkat(!)
Ipod'un ilk çıkardığı, renk renk olan, artık tedavülden kalkmış bir modelini kullanıyorum. Rengi turkuvaz, birlikte mutluyduk ta ki nanolara hazırlanmış bu kıyafetleri görene kadar. Hemen koşup bir nano alarak onu renkten renge sokmak istedim. Ama antikamı aldatamadım :) Türkiye' de benzerlerini çeşitli online-shop larda bulmak münkün. Yine de bunlarla yarışabilecek olanlarına daha rastlayamadım, fiyatları £9.95'dan başlıyor.
Nisan 12, 2008
Norrda Tanış Benimle
Oturdum dinledim, beklentilerimin üstüne çıktım, inemedim. Harikuladeler. (Bu kelimeyi çok severim kullanacak yer ararım.) Kulağıma gelen her sesi ezberledim ve sabah uyanır uyanmaz şarkıları tekrar tekrar
dinlemek istedim. Çok uzatmıyorum, bu grubu alın, dinleyin, ruhunuzu genişletin. Canlı performanslarını da yakaladığınız yerde bırakmayın :)
Nisan 11, 2008
101 Günüm Kalsaydı..
"Ölmeden önce izlemeniz gereken 1001 film,okumanız gereken 1001 kitap,söylemeniz gereken 1001 şarkı.." gibi türeyebilecek kitap serileri son zamanlarda her elimizi attığımız rafta. Künt kitaplar, yol göstericiler olarak koca göbekli halleriyle yüzümüze bakıyorlar. Oysa, son olarak çıkan kitabımız "Türkiye'de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey". Yani diyorki, önce ülkenin tadını çıkar, ömür gelip geçiyor. Bir başka farklılık ise, kitabın romantiklere koordinatlar,kültürel aktiviteler,ailelere etkinlikler gibi sıfatlar altına ayrılması. Gizemli duraklar bölümünde, Türkiye'de izi sürülmeyen Priamos Hazineleri'ni takip edin gibi egzantrik tavsiyelerle ruh halinizi hayli değiştireceğine eminim. En sevdiklerim ise, "Açıkhava'da Sezen'i dinle.","Bölge milletvekillerine mektup yaz." ve "Dut silkele." oldu :) Yeni projeler arayanlar için ideal bir kitap, her yaş kurcalasın bence.
tipintip: bana 2007 yılında jack nicholson ve morgan freeman 'ın oyunculuk akıttıkları "the bucket list" i fena hatırlattı. ikisi bir arada iyi gider :)
Ayın Tarifi ; "Cinnamon Rolls"
Kendim küçük bir yengeç olarak boğazıma düşkünümdür,özellikle tatlılara karşı müthiş bir zaaf besliyorum. "Cinnamon Rolls" larla tanıştığımda küçük bir çocuktum, yıllar yılı tadı damağımda oturdu ağladı, devamını bekledi. Vee, olanlar oldu Cinnabon Türkiye 'de! (Maltepe Carrefour) Donut sevenlere bol tarçınlı bir alternatif olarak öneriyorum, biraz ağır bir tatlı ama kahveye çok yakışıyor. Duyumlarıma göre, Cinnabon tarçınlarını Endonezya topraklarından getiriyormuş, epey kıymetli bu tatlılar :) Gidemem alamam, evde de yaparım, hatta tadına doyamam her gün sarar sarar yerim derseniz biraz uzun da olsa size tarifini verebilirim. Ben yaptım mı? Hayır. Çünkü biraz hazırcıyım,beceriksizim,sadece oburum. Ama size ilham vereceğine eminim mesala yanında güzel bir espressoyla. Afiyet olsun :)
tipintip: yine hazırcıyım,yine hazırcıyım,linkini uzatıyorum sizlere,hem beğenmezseniz başka bir tatlı beğenebilirsiniz buradan; http://allrecipes.com/Recipe/Cinnamon-Rolls-I/Detail.aspx
Britney, Yeni Marcel Duchamp Olursa
"ArtyDandy". Adından da anlaşılacağı gibi o sanatla züppeliği aynı kaseden içen bir butik. Herşey ama herşey sınırlı sayıda! Aksesuarlardan tutunda,objelere ve çeşitli sanat buluşmalarına kadar herşey karşımıza çıkabilir. 26 Mayıs'tan sonra, yeni süprizleri Fransa / Le Bon Marché olarak seçilmiş. Her ay bambaşka konseptleri var, ama bu ay gördüklerim beni benden aldı. En sevdiğim tabiki çanta tasarımları. Magda Danysz adlı tasarımcı "her gün kendi markanı kendin seç" sloganlı bir seri hazırlamış. Bulmaca desenli çantayı bir an önce ordan alıp kaçmak istiyorum. Mmm.. Sanırım Marc Jacobs işaretliycem,yeni bir Bryanboy olasım var bugünlerde :) (bryanboy.com)
tipintip: kate moss için yapılmış donkişotvari bir çalışmayla, ayı şeklindeki kitapçığa dikkat! artydandy.com
Nisan 10, 2008
Retro mu ? Milano mu ?
Sabah 8 suları, açılmamakta inat eden göz kapaklarımla kavga ede
rken, birden durduk, çünkü gözlerim "Top Fashion Hotels" kitabına kilitlenmişti. Sayfalarla dans ederken işte "3 Rooms-10 Corsocomo" karşımdaydı. Yanda ki fotoğraf sırasında yansıtamasam da, son zamanların en güzel modası; retro duvarlarına buram buram sinmiş bir otel o. İsmi gibi kendisi de çok farklı bir tasarıma sahip. Carla Sozzani 'ymiş tasarım tanrıçası ve Bvlgari Hotel'i açık ara farkla
ikinci bırakmış. Milano'nun romantik havasına, bu çarpıcı odalar çok yakışmış, hayallerime ekledim çıkardım, sonra tekrar ekledim. Sevgilinizle gidin :) Mmm.. mesala Mayıs'ta!
tipintip: www.3rooms-10corsocomo.com/
çok güzel bir broşürü var sayfasında, özellikle 18-19Mayıs tarihlerinde kapıları sonuna kadar açıkmış,duyurulur :)
Moleskine Beyler'in Renkli Eşleri
Bahar geldi, eh defterlerde renklendi. Ama onlar sıradan değiller, onlar birer "start here". Nasıl mı doğmuşlar? New York'ta kendi hayatlarını değiştirmek isteyerek yola çıkmış iki kafadarın, sadelik,kullanışlılık,yaratıcılık ve kişiye özel olmak gibi temalara sırtlarını yasladıkları çeşit çeşit tasarımlarından yalnızca bir konsept bu defterler. Müjde! Hepsini birbirine rahatça yapıştırabilir kocaman defterler yaratabilirsiniz. Tercih sizin mavi mi,yeşil mi, pembe mi olsun ? :)
kurcalamanız için işte sayfalar:www.starthereny.com www.littlefury.com.
tipintip: sizce de Moleskine* lerin kızlar için yapılmış versiyonu gibi durmuyor mu? :) (*)Hemingway,Picasso,Van Gogh Beyler'in bir zamanlar en sevdiği cazibeli defterler serisi.
Nisan 09, 2008
Pardon, Çorbamda Bir Şef Var.
Bir kaç haftadır Digiturk Home Tv'de "Emeril Lagasse Shows" u midem ve ben hoplaya zıplaya seyrediyoruz.Çok ama çok sempatik bir şef Emeril,klasik yemek programlarının aksine sizi gerçek bir "cuisine show"la karşılaştırıyor.Her akşam 19.00'da,midenizle buluşturun :)
tipintip: Emeril aynı zamanda geniş ve inanılmaz kaliteli restorantlar zincirine sahip.Şansım yaver gitti ve bir kaçını deneme fırsatı buldum.Etten balığa sade ama elit bir ortamda sunulmuş spesiyalleri var.Belki bir gün yolunuz düşer, her ihtimale karşı her iki yolunda adresleri burda : www.emerils.com
http://www.foodnetwork.com/food/show_em
İ-D Lütfen İkon Yarat!
Bu haber biraz bayatlasa da altını çizmeden geçemiyorum,kendime hakim olamıyorum. İ-D yine yapacağını yapmış, Sienna Miller ve Kate Moss'dan çok sıkıldığını bağırmış. Nasıl mı duydum? Her yerde Agyness Deyn denilen 1983'lü olup '86lıyım diye iddialarla salınıp duran şu çıtır.İ-D(Do It Yourself Manual of Style) "İKON" olarak değerlendirmiş Deyn'i, çünkü tam da İ-D'nin "street style" anlayışının içine düşmüş bir kız o.Burberry,Armani gibi markaların yanı sıra Vivienne Westwood gibi sıradışı isimlerinde ilgi odağı olan Agyness, bu Mayıs'ta İ-D'ye tam 6 farklı kapak hediye ediyor.
tipintip: sizi bilmem ama bana fazlasıyla andy warhol'un eddie sedgwick'ini hatırlattı bu kız. sonu benzemesin-uyuşturucuyu sevmesin!
Pulitzer Zenginleri
2008 Pulitzer Ödülleri sahiplerine koşarak sarıldı. Gazetecilik alanında The Washington Post, 6 dalda ödülleri ceplerine doldururken The Newyork Times 2 ödülle başbaşa kaldı. Bir başka şaşırtıcı haber ise 1983'ten bu yana ilk defa şiir alanında "Robert Hass' Time and Materials" hem Pulitzer, hem Ulusal Ödül'e layık görüldü. Bu kitap şairin 50. koleksiyonuymuş. Ayakta alkışlıyorum.
Vogue Amerika King-Kong'u Seviyor,Başka Suçu Yok!
Amerika Vogue Nisan sayısı ortalığı karıştırdı. Oysa konusu tamamen "shape issue" dan ibaretti,yani ideal fiziklere sahip olmanın yolları. Tıpkı Giselle ve LeBron gibi. Ama erkek bir zencinin Vogue kapaklarını süslemesi, tarihte ilk. O yüzden konuyu herkes didiklemekle meşgul. Yani bu ırkçılık mı yoksa dergicilik mi sorusu dillerde. Hatta ve hatta bu fotoğrafı bir King-Kong sahnesiyle bütünleştirenlerde var. Ah Vogue Amerika zaten fazlasıyla modernleşip Vogue geleneklerinden uzaklaşırken, hala Amerikanın gündemini elinde tutan ırkçılığa da maruz kalmış.Üzüldüm.Kırıldım.Hassas bir günümdeyim.
Herkese biraz Picasso,biraz Dali
Sanat herkes için midir sorusuna İngiliz artist Midwinter Bey "Evet" cevabını vermiş, hatta bununla da yetinmemiş, sürrealist ve raw art yaklaşımlarını içeren, çeşitli t-shirt ve ceketler tasarlamış. Eh bunları da bir portal da toplamış, meraklılar kurcalasın ki, Picasso'ya Dali'ye kendilerini daha yakın hissetsinler. www.rawartlink.com
tipintip: sürrealizim demişken, Dali severler 19eylül'08-190cak'09 tarihleri boyunca, Sakıp Sabancı Müzesi'nde eserlerine aşık olabilirler.
Baharın Ruh Kurtarıcısı
Nolita (2004) albümünü bedenimden ayrılarak dinlediğim, eleştirmenlerin genetik kodları baştan yarattığını iddia ettiği bir sounda sahip olan Keren Ann, bu bahar yeni albümüyle çıktı geldi.23 Nisan'da tüm Avrupa da, 5 Mayıs'ta Amerika Birleşik Devletlerin de bulabilirsiniz. Fransız kadın vokal sevenlere duyurulur.. Her ne kadar İsrail-Hollanda asıllı olsada :)
Tarihi Vogue
100 yılı aşkındır kökleriyle cilveleşip duran Vogue, sonunda tarihi kitabını yazdırmış. Bütünüyle nefis bir arşiv kitabı. Yazarlar hiç bir detayı kaçırmamış, en etkili fotoğraflardan editör yorumlarına kadar Vogue tarihini önümüze sermişler. Kitap üç bölümden oluşuyor; bir bölümde Lisa Fonssagrives Dior içinde büyülerken, diğer bölümlerde Truman Capote yazılarıyla vals yaparken, Picasso'yu tabloları arasından göz kırparken bulmamız kaçınılmaz. Açıp açıp okuyasım hatta sadece bakarak doyasım var. En azından bulduğunuz yerde karıştırın :)
Alberto Oliva - Norberto Angeletti, 2006